Kız Bebek İsimleri ve Anlamları

kız bebek isimleri

Her annenin ve babanın genellikle çocukları olacağını öğrendikleri andan itibaren düşündükleri ilk şeyler arasında çocuklarına koyacakları isim vardır. Genellikle çocuk ilk öğrenildiğinde iki cinsiyet için de isim düşünülür, belli bir müddet sonra ise cinsiyet tam öğrenildiğinde ona uygun bir isim arayışına girilir. 

İsim koymak oldukça önemli bir şeydir. Bütün hayatı boyunca bebeğinize o isimle hitap edileceği düşündüğünüzde her zaman kullanılabilecek, anlamı güzel bir isim koymak isteyeceksiniz. Aynı zamanda ismin anne ve babadan izler taşıması yani beraber beğenilmesi de bebeğin gelecek hayatında önemli bir rol oynayacak. 

Bazen kız veya erkek çocuklar için ileride kolaylık olması ve hangi ismini daha çok severse onu kullanabilmesi adına iki isim birden koyulabiliyor. Eğer bir anlaşmazlık içerisindeyseniz ya da iki seçenek arasında kesin bir karar veremediyseniz iki isim koymak çocuğunuzun ilerideki hayatı için bir kolaylık da olabilir. 

 

Kız bebek için isim aryışına girdiğinizde size rehber olması adına bir isimler ve anlamları listesi düzenledik. Keyifli okumalar. 

 

Aba: Abla, ana.

Abaç: Annesine benzeyen, annesinin yapısında olan.

Abadan: şen, bayındır, mamur.

Abay: Ay’ın suya akseden yansıması.

Abendam: Güzel vü­cutlu, güzellik.

Abgül: Su gibi berrak ve duru olan gül.

Acar: 1. Becerikli. 2. Atılgan, ele avuca sığmaz. 3. Halk. 4. Yeni, taze.

Acarbegüm: Güzel yüzlü, sevimli.

Acarbike: Güzel ve alımlı kadın.

Acarhatun: Sevimli, güzel yüzlü kadın.

Acem: 1. Açık ve doğru Arapça konuşamayan kimse 2. İran haklarından birine mensup.

Acer: Hz. İsmail (a.s.)´in annesi.

Acunbüke: Çok güzel ve cana yakın.

Acungüneş: Dünyayı aydınlatan güneş.

Acunışık: Dünyayı aydınlatan ışık.

Aça: Ana, analık.

Açalya: Açelya.

Açanay: Ay gibi ışık saçan.

Açangül: Açılan gül çiçeği.

Açe: Sumatra adasının en kuzey kısmı. 

Açelya: Kokusuz çiçekler açan bitki.

Açıl: Büyü, serpil, geliş” anlamında bir söz. Açılmak eylemin­den emir;

Açılay: Ayın şekilleri, yansıması.

Açılel: Cömert, paylaşmasını bilen.

Açkıngül: Açılmış gül gibi güzel olan.

Ada: Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası, cezire.

Adacan: Sevimli, cana yakın.

Adagül: Adada yetişen gül.

Adalet: Hak ve hukuku uygunluk, hakkı gözetmek.

Adin: Cennet.

Afra: 1. Beyaz toprak. 2. Ayın 13. gecesi. 

Afşin: Silah, zırh.

Ahenk: Uyum, birlikte ortaya çıkan güzellik. 

Ahter: Yıldız. 

Ahu: Güzel, ince, zarif (kadın) 

Akşın: 1. Az beyaz, beyazımsı.2. Kıllarında ve gözlerinde bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı beyaz olan hayvan veya insan.

Ala: 1. Karışık renkli, çok renkli, alaca. 3. Kekliğin boynundaki siyah halka. Alaz: 1. Alev. 2. Ağaçsız, açıklık yerler. 3. Gösteriş, haşmet. 

Alçin: Kızıl ve parlak renkli küçük bir kuş. 

Alin: 1. Aydınlık, parıldayan. 2. Yice, soylu. 

Alkım: Gökkuşağı.

Almila: Kırmızı elma. 

Alya: 1. Dağ tepesi, yüksek yer. 2. Sema, gökyüzü. 

Amber: 1. Güzel koku. 2. Güzellerin saçı. 

Amine: Korkusuz, gözüpek. 

Aral: Birbirine yakın adalar topluluğu.

Aram: Sakin, huzurlu. 

Ardıç: Güzel kokusu ile bilinen bir ağaç türü. 

Aren: 1. Çölde bulunan en parlak ve gösterişli kum. 2. Çöl kumu. 3. Parlak kum tanesi. -

Arjin: Yaşam ateşi. 

Armağan: 1. Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey, hediye. 2. Ödül. 3. Bağış, ihsan. 

Arman: 1. Özlem, hasret. 2. Pişmanlık, teessüf. 

Arya: Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça.

Arzu: 1. İstek, özlem. 2. Beğenilen kadın.

Asel: 1. Şifa veren bal. 2. Huzur, muhabbet, sevgi. 

Asena: 1. Dişi kurt, güzel kız. 2. Türk mitolojisi figürü.

Asi: Başkaldırıcı, dikbaşlı. 

Aslıhan: Han soyundan gelen, soylu. 

Asude: 1. Sessiz, sakin. 2. Sıkıntıdan, dertten kurtulmuş.

Asya: 1. Şifa veren, tedavi eden. 2. İlaç, merhem. 3. Beş kıtadan biri. 

Aşkın: 1. Ölçüyü kaçırmış olan, coşkun. 2. Muadillerinden yeğ, üstün. 3. Fazla 

Atiye: 1. İhsan, lütuf, bağışlama. 2. Armağan.

Atlas: 1. Üstü ipekten, altı pamuktan kumaş. 2. Büyük harita. 3. Köse, tüysüz. 

Avşar: 1. Oğuz Türklerinin boylarından biri. 

Ayas: 1. Dolu.

nay. 2. Mehtap. 

Ayaz: 1. Duru ve sakin havada çıkan kuru soğuk. 2. Açık, bulutsuz hava. 3. Aydınlık, ışık. 4. Mehtap.

Ayben: Teni ay kadar beyaz ve temiz olan. 

Ayçıl: 1. Ay gibi sürekli ışık ve parıltı yayan. 

Aylin: Ay'dan gelen, Ay'a ait. 

Aynur: Ay ışığı. 

Ayşe: Rahat, huzur içinde yaşayan. 

Azize: Ermiş kadın. 

Azra: 1- Ayak basmamış kum. 2- Delinmemiş inci. 3- Hz. Meryem'e verilen adlardan. 

Azze: 1. Dişi ceylan yavrusu 2. Ceylan kadar zarif. 3. Yüce, onurlu. 

Bade: İçki.

Bahar: Yazla kış arasında olan mevsim.

Bala: Yavru, çocuk.

Balca: Bal gibi tatlı, sevimli olan.

Balın: Sevgili, sevilen.

Balkın: Parıldayan, parlak.

Balkız: Şirin, tatlı, hoş kız.

Banu: 1. Kadın, hatun, hanım. 2. Prenses. 3. Hanımefendi. 4. Gelin.

Banuhan: Banu-han.

Başak: Arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı.

Begüm: Hint prenseslerine verilen unvan.

Behin: Bihin. En iyi, çok iyi, seçkin.

Behiye: Güzel.

Belemir: Mavikantaron.

Belgi: 1. Bir şeyi benzerlerinden ayıran özellik, alamet, nişan. 2. Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik.

Belgin: Tam ve kesin olarak belirlenmiş olan, açık, anlaşılır, belirgin.

Belgün: 1. Sarih, belirgin, şeffaf. 2. Aydınlık gün.

Belin: 1. Korku, ürkü. 2. Şaşkınlık, hayret.

Belinay: 1. Ay'ın gölün yüzey kısmına yansıması. 2. Peygamber çiçeği.

Beliz: İşaret, im, iz.

Bella: Güzel.

Belma: Yumuşak, sakin, telaşsız kimse.

Benan: 1. Parmaklar, parmak uçları, 2. Parmakla gösterilen, ünlü, tanınmış.

Benay: Ay gibi parlak olan kız.

Benek: 1. Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke, nokta. 2. Güneş lekeleri yöresinde görülen, parlak taneciklerden ve parlak damarlardan oluşmuş bölüm.

Bengi: Sonu olmayan, hep kalacak olan, sonsuz, ebedî.

Bengü: Sonu olmayan, hep kalacak olan, sonsuz, ebedî.

Bengül: Gül gibi güzelim anlamında kullanılan bir ad.

Beniz: Yüz rengi.

Benna: Yapı yapan, mimar, kalfa, dülger.

Bennur: Ben, nur gibi parlak ve güzelim anlamında kullanılan bir ad.

Bensu: Bengisu, Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük sağladığına inanılan bir su, abıhayat.

Bera: 1. yeni ayın ilk günü, 2. saf, temiz. 3. Fazilet. 4. Seçkin olma vasfı. 5. Olgunluk. el-Bera’ b. Azib: Ashabdandır.

Berceste: 1. Seçilmiş, beğenilmiş. 2. Sanat değeri yüksek anlamlar taşıyan dize.

Bercis: 1. Jüpiter gezegeni. 2. Çok süt veren deve.

Berçin: 1. Güçlü. 2. Perçin. 3. Bahçe, etrafı çevrilmiş tarla. 4. Sertleşmiş toprak, toprağı pek, katı olan arazi. 5.Toprak yığını. Taş yığını. 6. Toplayıcı

Beren: 1. Güçlü, kuvvetli. 2. Akıllı. 3. Tanınmış.4. Kadife kumaş.

Berfin: Kardan, kar ile ilgili.

Berfu: Kar tanesi.

Bergüzar: Anmak için verilen armağan, hatıra, yadigâr.

Beria: Olgunluk ve güzelliğiyle akranlarından üstün olan sevgili, kadın.

Berin: 1. En yüksek, çok yüce. 2. Soylu.

Beril: Doğada altıgen billurlar durumunda bulunan, saydam, çoğu yeşil renkli berilyum ve alüminyum silikat.

Berna: Genç, körpe.

Berra: 1. Hayırsever. 2. Bereket ve bolluk getiren.

Berrak: Duru, temiz, aydınlık, açık.

Berran: (Bürran) Keskin, kesici.

Berre: 1. Temize çıkarma. 2. Uzaklaştırma 3. Beri kılma.

Berrin: Karada yaşayan.

Besime: Güler yüzlü, güleç, neşeli kız.

Besisu: Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su.

Beste: 1. Bir müzik eserini oluşturan ezgilerin tümü. 2. Bağlanmış, bitiştirilmiş.

Bestegül: Gül demeti.

Bestenigar: Klasik Türk müziğinde en eski birleşik makamlardan biri.

Betül: 1. Namuslu, temiz kadın. 2. Allah'ın emri. 3. Hazreti Meryem'in ve Hazreti Fatma'nın lakapları. 4. Ana ağaçtan ayrılıp, ayrı kök salan fidan.

Beyhan: Sır saklamayan, aklındakini ve yüreğindekini hemen söyleyen.

Beyna: “İki el arasındaki sevgi” anlamındadır. Kuran’ da yer alan bir kelimedir.

Beyza: Çok beyaz, daha ak; çok temiz, lekesiz.

Bihter: Daha iyi, en iyi, pek iyi.

Bilcan: Bilgili dost.

Bilge: Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek kimse.

Bilget: Havadis, malumat. Bilgiye götüren kimse.

Bilhan: Çok bilgili, çok bilen.

Billur: 1. Duru, temiz, saydam, tanınmış ve değerli kesme cam, kristal. 2. Parlak, ışıklı.3. Duru.

Bilsev: "Bil ve sev" anlamında kullanılan bir ad.

Bilun: 1. Esir, tutsak. 2. Yarım Ay.

Binay: "Bin ay" " anlamında kullanılan bir ad.

Binnaz: Çok nazlı, cilveli.

Binnur: Çok nurlu.

Biray: Ay gibi tek, eşsiz.

Birben: "Yalnızca ben" anlamında kullanılan bir ad.

Birce: Tek, eşsiz, biricik.

Birgen: Yalnızlığa alışmış.

Birgül: Biricik.

Biricik: Tek, eşsiz, çok sevilen, benzeri olmayan.

Birsel: Hareketli, canlı.

Birsu: Biricik, tek yaşam kaynağı, hayatın anlamı.

Buğday: Tohumu ekmek yapımında kullanılan bitki ve aynı bitkinin başaktan ayrılmış tanesi.

Buğlem: Cenneti müjdeleyen melek.

Buğu: 1. Soğuk bir cisim üzerinde ince bir tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı. 2. Su buharı.

Buket: Çiçek demeti.

Buluş: İlk kez yeni bir şey yaratma, icat.

Burcu: 1. Güzel koku, ıtır. 2. Sakız ağacının tomurcuğu.

Burçak: Baklagillerden, taneleri yem olarak kullanılan bir bitki.

Burçin: Geyik, dişi geyik.

Buse: Öpücük, öpme, öpüş.

Büklüm: Bükülmüş, kıvrılmış şeylerin oluşturduğu kat.

Büşra: Müjde, sevinçli haber.

Cahide: Çok çalışan, çaba gösteren kimse.

Cana: `Ey sevgili` anlamında kullanılan bir seslenme sözü.

Canan: Gönülden sevilen, gönül verilmiş olan kadın, sevgili.

Canaş: Sevgili, dost, arkadaş.

Canay: Şirin, tatlı kimse.

Candan: İçten, yürekten, gönülden, samimi.

Candeğer: Uğrunda can verilecek kadar güzel, değerli, sevilen.

Canfeza: Can artıran, gönle ferahlık veren.

Cankız: Sevilen, sevimli, şirin kız.

Canöz: Kişinin özü.

Canözlem: Gerçekten özlenen kimse.

Cansel: Özü taşkın olan kimse.

Cansen: "Sen cansın, sevilensin, sevimlisin" anlamında kullanılan bir ad.

Cansev: "İnsanları sev" anlamında kullanılan bir ad.

Cansın: Sevgi dolusun, sevilmeye değersin, dostsun, sevgilisin" anlamında kullanılan bir ad.

Cansu: Can suyu, yaşam veren su.

Cansun: "Kendini göster" anlamında kullanılan bir ad.

Cansunar: "Canını feda eder" anlamında kullanılan bir ad.

Cavidan: Sonrasız, sürekli kalacak olan, sonsuz.

Cazibe: Çekicilik.

Cedide: 1. Yeni, kullanılmamış. 2. Pek az zamandan beri bilenen veya mevcut olan.

Celile: Ulu, büyük, yüce.

Cemile: Güzel (kadın).

Cemre: Şubat ayında birer hafta aralıklarla önce havada, sonra suda en son toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi.

Cennet: Dinî inanışlara göre imanlı, dünyada iyi işler yapmış kimselerin öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer, uçmak, behişt.

Ceren: Ceylan, ahu.

Cevza: İkizler burcu, gökyüzünün kuzey yarım küresinde görünen iki parlak yıldızlı burç.

Ceyda: Uzun boyunlu ve güzel kadın.

Ceyla: 1.Ay, ay kadar güzel, Su Gibi Berrak Olan. 2.İnsanlığa atfedilmiş, bağışlanmış.

Ceylan: Çift parmaklılardan, boynuzlugiller familyasından, çöllerde yaşayan, çok hızlı koşan, gözlerinin güzelliği ile tanınan, ince bacaklı, zarif, memeli hayvan, ahu, gazal (Gazella dorcas).

Ceylin: İngilizcedeki Jaylin isminin Türkçeleştirilmiş halidir ve ‘sakin’ anlamına gelir. Ayrıca ceyl Farsçada 'yengeç' demektir ve Ceylin de yengeç yuvası anlamı taşır.

Cihanbanu: Dünyanın hanımefendisi.

Çağıl: 1. Çağla ilgili. 2. Çakıl. 3. Çağla.

Çağın: Yıldırım, şimşek.

Çağla: Badem, kayısı, erik vb. tek çekirdekli yemişlerin körpeyken yenilebilen ham şekli.

Çağlayan: Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığı yer.

Çağnur: Çağın ışık saçan bireyi.

Çevren: Ufuk, göz erimi.

Çığlık: Acı, ince ve keskin ses, feryat, figan.

Çiçek: Bir bitkinin, üreme organlarını taşıyan çoğu güzel kokulu, renkli bölümü.

Çiğdem: Zambakgillerden, türlü renklerde çiçek açan, çok yıllık, yumrulu bir kır bitkisi, mahmur çiçeği.

Çilek: Gülgillerden, sapları sürüngen, çiçekleri beyaz bir bitki.

Çilen: 1. Hafif yağan yağmur, çisenti. 2. Suyun derin olmayan yeri.

Çiler: Şarkı söyleyen, şakıyan, öten bülbül.

Çimen: Buğdaygillerden, bahçelerin, yol kenarlarının ve parkların yeşillendirilmesinde yararlanılan çok yıllık bitki.

Çise: İnce yağmur, çisenti.

Çisen: 1. Sisli ve kapalı havada ince ince yağan yağmur. 2. Çiy.

Çisil: İnce yağmur.

Dalga: Deniz veya göl gibi geniş su yüzeylerinde genellikle rüzgâr, deprem vb.nin etkisiyle oluşan kıvrımlı hareket.

Dalya: Yıldız çiçeği.

Damla: Yuvarlak biçimde, çok küçük miktarda sıvı, katre.

Defne: Defnegillerden, yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç, develik.

Değer: 1. Yüksek nitelik. 2. Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse. 3. Bir şeyin önemini belirten ölçü, karşılık.

Delal: İnsana hoş, sevimli görünen hâl, naz, işve.

Demet: Bağlanarak oluşturulmuş deste, bağlam. Bitki veya çiçek destesi.

Deniz: 1. Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu, büyük su kütlesi. 2. Çok bol.

Deren: Derleyen, toplayan.

Derin: 1. Çok gelişmiş, çok ilerlemiş. 2. Yoğun. 3. İçten gelen.

Derya: 1. Deniz. 2. Çok bilgili, engin kimse. 3. Çok, pek çok.

Deryanur: Çok güzel, çok parlak olan.

Desen: Tahta, çini, kumaş, kâğıt vb. yüzeylerin üzerine yapılan çizim.

Deste: Demet, tutam, bağlam.

Destegül: Mevlevi dervişlerinin giydiği kollu cepken ve uzun cüppeye verilen ad.

Devin: 1. Hareket, kımıldanış. 2. Çaba, gayret.

Devinsu: Suyun ritmik hareketleri, akarsu.

Devrim: Dünya görüşünde, felsefede, bilimde, sanatta veya toplumsal düzende birdenbire olan niteliksel değişme.

Diba: Bir tür süslü ipek kumaş.

Dicle: Bir nehir adı.

Didar: Yüz, çehre.

Dide: 1. Göz, göz bebeği. 2. Gözcü.

Didem: Çok sevdiğim, gözüm kadar sevdiğim, yarim.

Dila: Ey gönül!

Dilan: Gönüller, yürekler.

Dilara: Gönül çalan, sevgili, yar.

Dilay: Ay gibi parlak, gönle ışık saçan.

Dilber: Gönlü alıp götüren güzel.

Dildar: Birinin gönlünü almış, sevgili.

Dilde: Ünü bir tarafa yayılmış, herkesin konuştuğu, herkesin dilinde olan kimse.

Dilege: Güzel ve düzgün konuşan.

Dilek: Dilenen, istenen şey.

Dilem: Gönül ilacı.

Diler: İsteyen, dilekte bulunan, dileyen.

Dilge: Güzel konuşan, hoşsohbet kimse.

Dilhan: Gönülden söyleyen, içten konuşan kimse.

Dilmen: Dil bilen, güzel söz söyleyen.

Dilnişin: Gönülde yer tutan, hoş, güzel.

Dilsu: Gönül yakan, yürek yakan.

Dilşah: Gönül şahı, sevgili.

Doğa: 1. Var olan her şeyin, canlı ve nesnelerin tümü. 2. Deniz, dağ, ova, orman vb.nin oluşturduğu fiziksel dünya. 3. Yaradılış ve yapı özelliklerinin tümü.

Doğay: Ey ay, artık doğ, kendini göster anlamında kullanılan bir ad.

Doğu: Güneşin doğduğu yön, gündoğusu.

Dolunay: Ayın bütün olarak ve parlak göründüğü dönemi.

Dora: 1. Dağ doruğu. 2. Bir şeyin üst kısmı, yukarısı, tepe. 3. En yüksek yer, uç.

Döndü: l. Henüz evlenmemiş kız. 2. Gittiği yerden geri gelen.

Döne: 1."Bundan sonraki çocuklar erkek olsun" anlamında kullanılan bir ad.2. Karşı ziyarette bulunma.

Duru: Bulanık olmayan, temiz, berrak, saf.

Durugül: Özü temiz güzel kadın.

Durusu: Sakin akan saf ve berrak su.

Duygu: Kimi nesne, olay ya da kişilerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim, his.

Duygun: Duygulu, hassas.

Dünya: Üzerinde yaşadığımız toprak ve denizler, yeryüzü.

Dürdane: İnci tanesi.

Düriye: İnci gibi parlayan, parlak.

Düş: Rüya.

Ebrar: 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar.

Ebru: 1. Kaş. 2. Kâğıt süslemeciliğinde kullanılan, mottifli boyama yöntemi.

Ece: 1. Kraliçe. 2. Güzel kadın. 3. Büyük kardeş. 4. Ana.

Ecem: Kraliçem.

Ecer: Yeni, güzel, iyi.

Echer: 1. Son derece güzel kadın. 2. Gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlü.

Ecmel: Çok güzel.

Ecre: Allah'ın hediyesi anlamını taşımaktadır.

Ecrin: 1. Bedel. Karşılık, mükafat. 2. Allah’ın hediyesi anlamını taşımaktadır.

Eda: 1. Davranış, tavır. 2. Naz, işve.

Efide: Kalpler, gönüller.

Efser: Taç.

Efsun: Büyü.

Eftelya: Çiçek, ağaç çiçeği, çiçek açma, çiçeklenme.

Ekim: 1. Toprağa ürün ekme işi. 2. Yılın onuncu ayı.

Ekin: 1. Ekilmiş tahılın filiz vermiş biçimi, tarlada bitmiş tahıl. 2. Buğday. 3. Kültür.

Ela: Gözde sarıya çalan kestane rengi.

Elanur: Gözü sarıya çalan kestane rengi olan güzel.

Elgin: Garip, yabancı, gurbette yaşayan.

Elif: 1. Arap alfabesinin ilk harfi. 2. İnce uzun boylu kız. 3. Alışmış, alışkın.

Elife: 1. İstenilen, alışılan şey. 2. Alışılmış, alışkın.

Elis: Güzel kokan bir çiçek.

Eliz: 1. Emir Veren Prenses, Cennetteki En Büyük Meyva Ağacı. 2. Bir Şeye Duyulan İçsel Eğilim; Birinden Yerine Getirilmesi İstenilen Şey. 3. Sıçrama. 4. Çifte, tekme. 5. El izi

Elmas: 1. Mücevher olarak kullanılan saydam, değerli taş. 2. Çok sevgili ve değerli.

Emel: Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek.

Emine: 1. İnanılır, güvenilir. 2. Sakıncasız, tehlikesiz. 3. Yüreğinde korku olmayan, korkusuz.

Enginay: İyi, güzel, temiz, sağlam kimse.

Enginiz: İz bırakacak kadar değerli insan.

Enginsu: Açık deniz.

Enise: Dost, arkadaş, yâr, sevgili.

Erçil: Doğru, sözüne güvenilir kişi.

Erda: 1. Beyaz karınca. 2. Ağaç kurdu.

Erengül: Deneyimli, akıllı güzel kadın.

Ergül: Yeni açan gül.

Erin: Erginleşmiş kimse.

Erva: 1. Letafet, güzellik. 2. Çok genç, güzel insanlar. 3. Yiğitlik, cesaret.

Esen: Sağlıklı, sağlam, rahat.

Esengün: Sağlıklı, salim, rahat kimse.

Eser: 1. Soğuk. 2. Sert esen rüzgâr. 3. Belirti, iz.4. Ar. Yapıt.

Esila: Zaman.

Esim: Rüzgârın esişi.

Esin: 1. Esinti, rüzgâr, sabah rüzgârı. 2. Etkilenme, çağrışım veya içe doğma ile akla gelen yaratıcı duygu, ilham.

Eslem: Allah'a teslim olan kişi, günahsız ve de çok değerli kimsedir.

Esma: Adlar, isimler.

Esmacan: Adı can olan.

Esmer: Teni ve saçları karaya çalan, koyu buğday rengi olan, yağız kimse.

Esmeray: Teni ve saçları karaya çalan, koyu buğday rengi olan kadın.

Esna: Bir işin yapıldığı an, sıra.

Esra: En çabuk, pek çabuk.

Eşlem: Kopya.

Eva: 1. Havva, yaratılan ilk kadın. 2. Akşam, arife ve arife gecesi.

Evin: 1. Bir şeyin içindeki öz, cevher. 2. Buğday tanesinin olgunlaşmış içi, özü. 3. Çok taneli başak. 4. Tohum, tane.

Evla: Daha iyi, yeğ, önde gelen.

Evrim: Ağır ağır ve kendiliğinden oluşan değişim.

Evsa: 1. Vasiyet eden. 2. Buyuran. 3. Emreden.

Evsan: Putlar.

Eylem: Bir durumu değiştirmek için gösterilen çaba.

Eylül: Yılın dokuzuncu ayı.

Eyşan: 1. Şanlı güzel. 2. Güzelliği ile ünlü.

Ezel: Başlangıcı, öncesi olmayan geçmiş zaman, öncesizlik.

Ezgi: Belli bir kurala göre oluşturulan ve kulakta haz uyandıran ses dizisi, nağme.

Ezgin: Senin ezgin, nağmen anlamında kullanılan bir ad.

Ezrak: Mavi, gök renkli. Su gibi saf ve temiz olan.

Fadik: Fatma.

Fadime: Fatma.

Fahire: 1. Şanlı, şerefli, onurlu. 2. Övünen, iftihar eden. 3. Parlak, gösterişli, güzel.

Fatma: 1. Çocuğunu sütten kesen kadın. 2. Hz. Muhammet’in ilk eşi Hz. Hatice’den doğan kızının adı.

Fatmagül: Fatma ve gül.

Fatmanur: Fatma ve nur.

Fazilet: İnsan yaradılışındaki bütün iyi huylar, erdem.

Fecir: Sabaha karşı ortalığın aydınlanmaya başladığı zaman, tan vakti.

Ferah: 1. Ar. Gönül açıklığı, sevinç, sevinme. 2. Far. Açık, aydınlık.

Ferahnur: Aydınlık veren, nur veren.

Feray: Ay ışığı, ayın parlaklığı.

Feraye: Ay ışığı, ayın parlaklığı.

Fercan: Güçlü, parlak, canlı kişiliği olan kimse.

Ferda: 1. Yarın. 2. Gelecek zaman. 3. Öbür dünya, ahiret.

Ferhan: 1. Sevinçli, neşeli. 2. Memnun.

Ferhunde: 1. Kutsal, kutlu, uğurlu. 2. Mutlu, mesut.

Feride: Eşi benzeri olmayan, tek, eşsiz, üstün.

Feriha: Ferah, rahat, sevinçli.

Fersude: Eskimiş, yıpranmış, aşınmış.

Ferve: 1. Kürk.2. Zenginlik, servet.

Fevziye: Kurtuluş, zafer ve üstünlükle ilgili olan.

Feyza: 1. Bolluk, çokluk. 2. Coşma, taşma.

Feza: 1. Uzay. 2. Geniş alan. 3. Geniş ova.

Fidan: 1. Yeni yetişen ağaç veya ağaççık. 2. Ağacın kökünden çıkan. 3. İnce uzun, narin, zarif.

Figan: Istırap ile bağırma, inleme.

Figen: Yaralayan, kıran, düşüren.

Fikriye: Düşünülerek oluşturulan, fikirle ilgili.

Filiz: 1. Tohumdan veya tomurcuktan çıkan körpe sürgün. 2. İnce uzun, zayıf, narin kız.

Firdevs: Cennet, cennet bahçesi.

Firuze: Açık mavi renkli, değerli bir süs taşı.

Firüzan: Parlayıcı, parlayan, parlak.

Fulden: 1. Ceylan, Güzel Gözlü. 2. Ay parçası. 3. Açık görüşlü.

Fulya: Nergisgillerden bir bitki ve onun güzel renkli, kokulu çiçeği.

Funda: Kurak yerlerde yetişen çalı türünden bir ağaççık.

Füruzan: Firuzan. Parlayıcı, parlayan, parlak.

Füsun: Sihir, büyü.

Gamze: 1. Süzgün ve yan bakış. 2. Çenedeki veya yanaktaki çukurluk.

Gaye: Amaç, erek, hedef.

Gazal: Ceylan.

Gazel: 1. Divan edebiyatında bir nazım biçimi. 2.Türk müziğinde, belli bir kurala bağlı olmadan bir kişi tarafından sesle yapılan taksim. 3. Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı.

Gece: Genellikle saat 22.00'den itibaren gün ağarıncaya kadar geçen süre, tün, şeb.

Gelincik: Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki.

Gevher: Mücevher, elmas, inci. Bir şeyin aslı, mayası.

Gizem: Aklın erişemediği veya çözülemeyen şey, sır.

Gonca: Tam açılmamış çiçek, gül.

Goncagül: Gonca ve gül.

Göğem: 1. Yeşile çalar mor renk. 2. Bir çeşit yabani ekşi erik. 3. Yapraklanmış ekin.

Gök: 1. Yeryüzünün üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk. 2. Mavi renk.

Gökben: Özü genç olan kimse.

Gökçe: 1. Güzel, gösterişli kimse. 2. Melek. 3. Mavi gözlü kimse.

Gökçen: Güzel, hoş kimse.

Göknil: Mavi gözlü kimse.

Göknur: Parlak olan gökyüzü.

Göksen: Mavi gözlüsün anlamında kullanılan bir ad.

Göksu: 1. Gökten inen su.2. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bulunan akarsuların genel adı.

Göksun: "Yüksel, yücel" anlamında kullanılan bir ad.

Gönül: Yürekte varsayılan sevgi, istek gibi duyguların kaynağı.

Görkem: İhtişamlı, görkemli.

Gözde: Çok sevilen, beğenilen, nitelikli, üstün tutulan.

Gözen: İlgi çekici, samimi, sulak yer, pınar.

Güher: Gevher.

Gül: Katmerli, kokulu çiçekleri olan, pek çok türleri bulunan gülgillerin örnek bitkisi.

Gülal: Gül gibi güzel bil kızla evlen anlamında kullanılan bir ad.

Gülay: Güllerin açtığı ay.

Gülbahar: Kırmızı boya elde etmede kullanılan iyi bir cins toprak.

Gülbanu: Gül gibi güzel kadın.

Gülben: Ben gül gibi güzelim anlamında kullanılan bir ad.

Gülbin: Gül fidanı.

Gülbiz: Gül serpen.

Gülcan: Gül gibi güzel olan.

Gülce: Gül gibi, güle benzeyen.

Gülçiçek: Gül ve çiçek gibi güzel olan.

Gülçin: Gül toplayan, gül devşiren.

Gülden: Gül soluklu, nefesi gül kokan.

Gülderen: Gül toplayan, gülleri derleyen. Gül-deren.

Güleda: Gül gibi nazlı olan.

Gülen: Gülümseyen, güler yüzlü.

Gülenay: Gülümseyen, gülen kimse.

Gülendam: Gül boylu, ince uzun, güzel endamlı.

Güler: Gülen, gülümseyen kimse.

Gülfem: Gül ağızlı, küçük ağızlı.

Gülfer: Gül gibi parlak, gül parlaklığında olan.

Gülfidan: Gül fidanı.

Gülgen: Gülen, gülümseyen.

Gülgün: Gül renkli, pembe.

Gülhan: Gül gibi güzel kimse.

Gülin: Güzel, zarif.

Gülinaz: Naz yapan güzel.

Gülistan: Gül bahçesi.

Güliz: Gül gibi güzel iz bırakan.

Gülizar: Gül yanaklı, al yanaklı.

Gülnar: Nar çiçeği.

Gülnur: Gül gibi parlak ve aydınlık olan.

Gülpembe: Pembe renkli gül gibi güzel olan.

Gülperi: Gül ve peri gibi güzel olan.

Gülriz: Gül saçan, gül serpen.

Gülru: Gül yüzlü, al yanaklı.

Gülsanem: Gül gibi güzel olan sevgili.

Gülseli: Çok sayıda gül.

Gülselin: Çok sayıda gül.

Gülseren: Gülleri seren, çevreyi güllerle bezeyen.

Gülsima: Gül yüzlü.

Gülsu: Gül suyu.

Gülsüm: Yuvarlak, dolgun yüzlü.

Gülsün: Mutlu olsun, şen olsun, gülsün anlamında kullanılan bir ad.

Gülşah: Gül dalı.

Gülşen: Gül bahçesi.

Gülten: Gül tenli, pembe tenli.

Gülter: Taze gül, gonca.

Gülümser: Gülümseyen, güler yüzlü.

Gülyüz: Yüzü güzel olan.

Günce: Günlük, günlük yazılan anı.

Günçiçek: Günçiçeği.

Güner: Tan vakti.

Güneş: Gezegenlere ve yer yuvarlağına ışık ve ısı veren büyük gök cismi.

Güney: 1. Dört ana yönden biri, Kuzey kutbuna karşı olan. 2. Her zaman güneş alan yer.

Günnaz: Nazlı güzel.Günnur: Güneş gibi ışık ve aydınlık saçan.

Günseli: Gün ışığı, ışık seli.

Günsu: Saf, dürüst ve temiz kimse.

Güz: Sonbahar.

Güzay: Sonbahar ayı.

Güzel: Hoşa giden, hayranlık uyandıran, beğenilen.

Güzey: Gölgede kalan, az güneş alan yer.

Güzide: Seçkin, seçilen, beğenilmiş.

Güzin: Seçilmiş, seçkin, beğenilmiş.

Güzün: Güz mevsiminde, sonbaharda.

Hacer: 1. Taş, kaya. 2. İsmail Peygamber’in annesinin adı.

Hafize: Koruyan, saklayan.

Hale: Bazen güneşin ve ayın çevresinde görülen ışıklı daire, ayla.

Halenur: Bazen güneşin ve ayın çevresinde görülen ışıklı daire.

Halide: Sürekli, sonsuz, ebedî.

Hamiye: 1. Himaye eden, koruyan, koruyucu. 2. Kayıran, kayıncı.

Hamiyet: 1. Ulusseverlik, yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası. 2. İnsanlık, fazilet.

Handan: Gülen, gülücü, güleç, sevinçli.

Hande: Gülüş, gülme.

Hanife: 1. İslam dinine sımsıkı bağlı olan kimse. 2. İslamiyetten önce tek Tanrı'ya inanan.

Hare: Cam, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş.

Harika: Nitelikleriyle hayranlık uyandıran, eksiksiz, kusursuz.

Hasibe: Değerli, saygın, soyu temiz.

Haslet: İnsanın yaradılışındaki huyu, doğası.

Hatice: Erken doğan kız çocuğu.

Havva: 1. Kutsal kitaplara göre yaratılan ilk kadın. 2. Esmer kadın.

Hayal: 1. Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey. 2. Gölge.

Hayat: 1. Yaşam, dirim. 2. Canlılarda, doğumdan ölüme kadar geçen süre. 3. Yaşama, yaşayış.

Hayriye: Hayır ve iyilikle ilgili, uğurlu ve kutlu.

Hayrünnisa: Kadınların hayırlısı, uğurlusu.

Hazal: Kuruyup dökülen ağaç yaprakları.

Hazan: Güz, yaprak dökümü mevsimi, sonbahar.

Hazel: Kuruyup dökülen ağaç yaprakları.

Hazen: Üzüntü. Gam, keder

Haziran: 1. Yılın altıncı ayı. 2. Doğru yolu arama, bulma. 3. Sır, görünmeyen, saklanmış, giz, gizli.

Hece: 1. Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği. 2. Afrika kıtasında bir nehir.

Hediye: Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey, armağan.

Helen: Grek.

Helin: İngilizce: Işık. Yunanca: Parlayan ışık. Latince: Dünyanın en güzel kadın. Kürtçe: Yuva, kuş yuvası.

Henna: Kına ağacı.

Hera: 1. Yunan mitolojisinde Zeus'un eşi, Poseidon'un, Hestia ve Hades'in annesi. 2. Güçlü, muktedir kadın. 3. Savaşçı, mücadeleci, sabırlı.

Hesna: Güzel, hanımefendi kadın.

Heves: 1. Arzu, istek. 2. Gelip geçici istek.

Hevin: Aşk, sevda.

Hicran: 1. Bir yerden veya bir kimseden ayrılma. 2. Ayrılığın verdiği büyük üzüntü, keder.

Hicret: 1. Bir ülkeden başka bir ülkeye göç etme. 2. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi.

Hilal: Ayın ilk günlerdeki durumu, yeni ay, ayça.

Hoşseda: Hoşa giden ses.

Huda: 1. Doğru yol gösteren, hidayet eden. 2. Allah'ın isimlerinden. 3. Kur'an-ı Kerim. Ek almadan isim olarak kullanılmaz. Hudanur gibi.

Hüma: 1. Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan devlet kuşu, talih kuşu. 2. Mutluluk, saadet.

Hümeyra: Kızıllık, pembelik.

Hürrem: 1. Sevinçli, şen, güler yüzlü, gönül açan.2. Taze, körpe.

Hüsna: Çok, en çok, pek çok güzel.

Hüsün: Güzel. İyi, güzellik.

Iğıl: Yavaş akan su.

Ildır: 1. Parıltı, parlayış. 2. Alacakaranlık. 3. Ege denizi kıyısında Karaburun Yarımadasının batısında arkeolojik nitelikte bir köy.

Ildız: 1. Yıldız. 2. Gün dönümünden on gün önceki gün.

Ilgaz: 1. Atın dört nala koşması. 2. Hücum, akın.

Ilgım: 1. Serap, belli belirsiz görünme. 2. Gök erimi, ufuk.

Ilgın: 1. Akdeniz Bölgesinde yetişen bir ağaççık. 2. Hafif esen rüzgâr. 3. Kavurucu sıcak. 4. Belli belirsiz, hafif. 5. Serap. 6. Hayal. 7. İnce. 8. Konya'nın bir ilçesi.

Ilım: 1. İstek ve tutkularda ölçülü davranma erdemi, ölçülülük, itidal. 2. Gün tün eşitliği.

Iraz: Boyun eğen, kabul eden, rıza gösteren.

Irmak: Çoğunlukla denize dökülen, genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir.

Işık: 1. Aydınlık, ziya. 2. Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, yüzde ve gözlerde beliren parıltı. 3. Yol gösteren, aydınlatan, önderlik eden kimse.

Işıl: Işıldayan, parlak.

Işılar: 1. Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı, şen.

Işılay: Parlayan, ışıldayan ay, ay ışığı.

Işıltı: Parlaklık, aydınlık.

Işın: Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne dağılıp giden ışık demeti.

Işınbike: Yüzü ay gibi parlak kadın.

Itır: Güzel koku. Itır çiçeği.

İclal: 1. Büyüklük, ululuk. 2. Saygı gösterme, ağırlama, ikram.

İçim: Hoş, güzel

İdil: 1. Volga Nehri'ne Türklerin verdiği isim. 2. Aşkla ilgili olup köy ve kır yaşayışını anlatan kısa şiir veya yazı. 3. Yun. İçten ve saf aşk.

İffet: 1. Temizlik. 2. Namus.

İklil: Çiçekten taç.

İklim: 1. Bir ülke veya bölgenin ortalama hava koşullarıyla beliren durumu. 2. Ülke, diyar. 3. Çevre, ortam.

İkra: Oku anlamına gelir.

İlay: Ay'ın hilal durumu, yeni ay.

İlayda: Su perisi.

İldeniz: Ülkenin denizi.

İlgi: İki şey arasındaki herhangi bir bağlılık, ilişki.

İlgin: Garip, yabancı, gurbette yaşayan.

İlgün: Halk, ulus, ahali.

İlkay: Ayın hilal durumu, yeni ay.

İlkbahar: Yılın ılık mevsimi, bahar.

İlkben: "Ben ilkim" anlamında.

İlkcan: İlk doğan çocuklara verilen adlardandır.

İlke: 1. Temel düşünce, temel kanı.2. Temel bilgi. 3. Davranış kuralı.

İlkgül: İlk doğan kız çocuklara verilen adlardan biri.

İlkgüz: Eylül.

İlkim: İlk doğan çocuklara verilen adlardan biri.

İlkin: İlk doğan çocuklara verilen adlardan biri.

İlkiz: İkiz doğan çocuklarda ikinci doğanın adı.

İlknur: İlk doğan kız çocuklara verilen adlardan biri.

İlköz: Özden doğmuş ilk kişi, birinci.

İlkyaz: İlkbahar.

İlsu: Ülkenin su gibi sar ve temiz insanı.

İlter: Yurdu koruyan, gözeten, yurtsever kimse.

İmer: Çok zengin, varlıklı.

İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal.

İmren: Görünen bir şeyi veya benzerini edinme isteği.

İnci: İstiridye gibi kimi kavkılı deniz hayvanlarının içinde oluşan değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi.

İncila: 1. Parlaklık, ışık. 2. Parlama, aydınlanma. 3. Görünme, ortaya çıkma.

İncilay: 1. Parlaklık, ışık. 2. Parlama, aydınlanma. 3. Görünme, ortaya çıkma.

İncinur: İnci gibi parlak olan.

İnşirah: 1. Açıklık, ferahlık, rahatlık. 2. Kur'an-I Kerim'de bir sure.

İpar: Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çeşit dikenli otun sarımtırak çiçekleri.

İpek: 1. Bir tür böceğin ördüğü kozadan elde edilen ve kumaş yapımında kullanılan ince parlak tel ve bundan yapılan kumaş. 2. Zarif, kibar, ince.

İrem: 1. Cennete benzetilerek yapılan bahçe. 2. Efsanelerde, masallarda ve edebiyatta adı geçen mutluluk simgesi olan şehir veya bahçe.3. Eşi benzeri olmayan, özel ve heybetli olan.

İren: Özgür, hür.

İris: 1. Mitolojide geçen, Tanrıların elçisi ve gökkuşağının simgesi olarak bilinen kızın adı. 2. Çiçek adı. 3. Gözün bir tabakası.

İslim: 1. Çin işine benzer şekilde yapılmış bir tür süs, bezek. 2. Buhar.

İsmihan: Adı hükümdar adı gibi olan.

İsra: 1. Yürütme, geceleyin yürütme gönderme. 2. Hz. Peygamberin miraç gecesi. 3. Kur’an-ı Kerim’in 17. suresi.

İzel: İz bırakan bir ele sahip olan kimse.

İzem: Büyüklük, ululuk.

İzlem: Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol, strateji.

Jale: Kırağı, çiy.

Jalenur: Parlayan, ışıldayan çiy.

Janset: Güneşin doğuşu.

Jülide: Karmakarışık, dağınık, birbirine girmiş.

Kader: 1. Alın yazısı, yazgı. 2. Genellikle kaçınılmaz kötü talih.

Kadife: 1. Yüzeyi belirli uzunlukta bırakılmış ham madde lifleriyle kaplı, parlak, yumuşak kumaş.2. Yumuşak, sakin, iyi huylu.

Kadriye: Değer, kıymet, onurla ilgili.

Kamelya: Çaygillerden, büyük, beyaz, pembe veya kırmızı renkte çiçekler açan, dayanıklı yapraklı bir bitki.

Kamer: Ay.

Kamile: 1. Olgun, yetkin kimse. 2. Kültürlü, bilgili. 3. Bütün, tam, eksiksiz.

Karaca: 1. Geyikgillerden, boynuzları küçük ve çatallı bir av hayvanı. 2. Esmer.

Karanfil: Güzel renkli çiçekler açan bir süs bitkisi.

Kardelen: Baharın müjdecisi bir çiçek.

Karmen: 1. Soyluluk, eli açıklık. 3. Parlak kırmızı renk. 4. Meyve bahçesi.

Katre: Damla.

Kayla: 1. Pür, saf, katıksız. 2. Kötülükten uzak. 3. Masum.

Kayra: Büyük bir kimseden gelen iyilik, ihsan.

Kelebek: 1. Vücudu, kanatları ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2. Narin, zarif kadın.

Kerime: Cömert, eli açık.

Kevser: 1. Cennette bir havuzun adı. 2. Kur’an-ı Kerim’in bir suresi. 3. Maddi ve manevi çokluk, kalabalık. 4. Cennette bulunduğuna inanılan bir ırmak.

Kezban: Kâhya kadın, bir daireyi idare eden kadın.

Kısmet: Allah’ın herkese uygun gördüğü yaşama durumu, nasip, kader.

Kıvılcım: 1. Yanmakta olan bir maddeden sıçrayan küçük ateş parçası. 2. Harekete geçiren etken.

Kıymet: 1. Değer. 2. Değerli, nitelikli.

Kibariye: 1. Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan. 2. Seçkin, değerli. 3. Zengin, soylu.

Kiraz: Gülgillerden bir meyve ağacı ve bu ağacın etli, sulu, tek çekirdekli, kırmızı renkli meyvesi.

Kuğu: Yabani ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, geniş kanatlı ve geniş gagalı bir su kuşu.

Kumral: Saçları koyu sarı ve açık kestane rengi olan.

Kumru: Güvercinden küçük, boz, gri renkli, sevimli bir kuş.

Kumsal: Göl ve deniz kıyılarında bulunan kum taneciklerinden oluşan alanın ismi.

Kutsal: 1. Güçlü bir dinsel saygı uyandıran veya uyandırması gereken kimse.2. Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen. 3. Uğur getirdiğine inanılan.

Kutseli: Uğur, mutluluk seli.

Kübra: En büyük, çok büyük olan.

Laden: 1. Lâdengillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen tüylü ve genellikle yapışkan yapraklı, beyaz veya pembe çiçekli, reçinesi hekimlikte kullanılan bir bitki 2. Eskimiş Bu bitkiden elde edilen sürme, rastık.

Lâl: 1.Parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi olan değerli bir taş. 2. Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş.

Lale: Çiçekleri kadeh biçiminde olan, türlü renklerde süs bitkisi.

Lalehan: Lâle gibi güzel olan.

Lalezar: Lâle yetişen yer, lâle bahçesi.

Lamia: Parlayan, parıldayan, parlak.

Lara: Bir Ortodoks azizesinin adı olan Larissa'nın Rusça kısa biçimidir.

Latife: 1. Yumuşak, hoş, güzel, sevimli. 2. Güldüren, tuhaf ve güzel söz, şaka.

Lavin: İsveçce: Çığ ve heyelan. Kürtçe: Güzel.

Lebibe: Akıllı, uyanık, zeki.

Lebriz: Ağzına dek dolu, taşan.

Lema: Parıltı, parlayış.

Leman: Parlama, parıldama.

Lena: İbranice: Magdalalı Kadın. Arapça: Bizim için, bizden biri, insan. Yunanca: Günışığı, ayışığı.

Lerzan: Titreyen, titrek.

Letafet: Güzellik, hoşluk, incelik, nezaket.

Leyal: Geceler.

Leyan: Parlayan, parlayıcı.

Leyla: 1. Gece. 2. Saçları gece gibi simsiyah olan kadın. 3. Arabi ayların son gecesi.

Leylan: Serap, yalgın.

Leylifer: Gece ışığı.

Lidya: 1. Bir şeyin ötesinde bulunan. 2. Güzel ve soylu kimse. 3. Lidya, Antik Çağ'da, Batı Anadolu'da Menderes ve Gediz ırmakları arasında kalan bölgeye verilen isim.

Lila: 1. Hindu dininde evreni harekete geçiren ve dünyanın yaratılış ve yok oluş simgesi olan bir tanrı. 2. Leylak rengi.

Lina: 1. Antik Yunan'da olimpiyat oyunlarını kazananlara verilen ve zeytin dallarından yapılan taç. 2. Arapçada yumuşak hurma ağacı.

Loya: Türkçe: 1. Ulaşılmak istenilen en yüce amaç. 2. Büyük. 3. Muhteşem, mükemmel. Lazca: Tatlı kız.

Lütfiye: İyilik, güzellik ve ihsanla ilgili.

Macide: Şan ve şeref sahibi kimse.

Mahire: Hünerli, becerikli, elinden iş gelen kimse.

Mahperi: Ay gibi, peri kadar güzel.

Mahpeyker: Ay yüzlü, güzel.

Maide: 1. Yemek, ziyafet. 2. Üzerinde yemek bulunan sofra.3. Kur’an-ı Kerim'in bir suresinin adı.

Makbule: 1. Kabul olunmuş, alınmış. 2. Beğenilen, hoş karşılanan.

Makule: Çeşit.

Malike: Bir şeye sahip, bir şeyi olan.

Mana: Anlam.

Mani: 1. Bir şeyin yapılmasını önleyen şey, engel. 2. Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri.

Manolya: Çok iri, beyaz çiçekler açan, yaprakları almaşık, parlak yeşil renkte süs bitkisi.

Maral: Geyik, ceylan.

Masal: Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri vb. varlıkların başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî tür.

Mavi: Gökyüzünün rengi.

Maya: 1. Asıl, öz, kendi, yaradılış. 2. İktidar, güç. 3. Bilgi. 4. Para, mal. 5. Dişi deve. 6. Uzun hava, türkü.

Mayıs: Yılın beşinci ayı.

Mebruke: 1. Kutlanacak kimse, tebriğe layık kadın.2. Kutlu.

Mebrure: Hayırlı, beğenilmiş, makbul.

Mediha: Övülen, beğenilen kadın.

Medine: 1. Kent, şehir. 2. Hicaz’da Hz. Muhammed’in türbesinin bulunduğu şehir.

Mehpare: Ay parçası, çok güzel kadın.

Mehtap: 1. Ay ışığı. 2. Dolunay.

Mehveş: Ay gibi güzel kadın.

Melahat: Güzellik, yüz güzelliği.

Melda: Çok genç, körpe.

Melek: 1.Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan olduğuna inanılan manevi varlık. 2. Terbiyeli, uysal kimse.

Meliha: Güzel, şirin, sevimli.

Melike: 1. Kadın hükümdar. 2. Padişah karısı.

Melina: Yun Melania adının Ermenice geleneksel karşılığı olan isim.

Melis: 1. Bal, tatlı şey, sevgili, can. 2. Bal arısı. 3. Çayır, çayırlık. 4. Oğul otu.

Melisa: Oğul otu.

Melodi: Belli bir kurala göre yaratılan, kulağa hoş gelen ses dizisi.

Meltem: Yazın karadan denize doğru esen mevsim rüzgârı.

Menekşe: Mor renkli, güzel kokulu çiçekler açan, çok yıllık otsu bir bitki.

Mengü: Ölümsüz, sonsuz, ebedîleştirilmiş.

Mensure: Saçılmış, dağılmış.

Meral: Geyik, ceylan.

Mercan: 1. Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan, mercanlar sınıfının örneği olan, kırmızı kalker iskeletli hayvan. 2. Bu hayvanın iskeletinden elde edilen ve süs eşyaları yapımında kullanılan madde. 3. Açık kırmızı renkte bir balık türü.

Meriç: Kuş iskeleti.

Merih: 1. Ateş rengi. 2. Güneş sistemini oluşturan dokuz gezegenden biri.

Merve: 1. Çakıl taşı. 2. Mekke’de hacıların yedi kez gidip geldikleri kutsal dağın adı.

Meryem: 1. Peygamber İsa’nın annesi. 2. Dindar kadın. 3. İbr. İsyan, ayaklanma.

Meşkure: 1. Beğenilmiş, övülmüş. 2. Teşekkür edilmeye değer olan.

Meva: Sığınacak yer, yurt, mesken.

Mevsim: Yılın, iklim koşulları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri.

Meyra: Parlayan, parıldayan ışık.

Meyyal: 1. Çok istekli, düşkün. 2. Eğilen, meyleden.

Mısra: Bir şiiri oluşturan dizelerden her biri.

Mihriban: Şefkatli, güler yüzlü, yumuşak huylu, dost.

Mihrican: 1.Sonbahar. 2.İranlılarda bir bayram.

Mihrinaz: Çok nazlı güzel.

Mihrinur: Gün ışığı, güneş ışığı.

Mila: 1. İnsanlar tarafından sevilen. 2.Canım, bir tanem.

Mimoza: Baklagillerden, çiçekleri sarı, bazı türleri beyaz veya menekşe renginde, yaprakları akasya yaprağına benzeyen bir süs bitkisi, gümüşi akasya.Mina: 1. Billur, şeffaf. 2. Şarap şişesi. 3. Mine. 4. Gökyüzü. 5. Ar. Liman.

Mine: 1. Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı. 2. İnce ve parlak nakış. 3. Çiçekleri başak durumunda, alacalı, mavi veya menekşe renginde, ıtırlı bir bitki.

Minel: Cennetteki inci tanesi.

Mira: 1. Kuyruklu yıldız. 2. Emir veren komutan.

Miray: Ay gibi ışık saçan bey.

Mona: 1. Arapça: Dilek, ulaşılamaz arzu. 2. İrlandaca: Asil. 3. Fransızca: Sevgi. 4. Eski İngilizce: Ay. 5. Farsça: Sonsuza dek süren.

Muazzez: 1. Saygı duyulan, saygı ile karşılanan. 2. Değerli, kıymetli.

Mukaddes: Kutsal, mübarek.

Mutlu: Mutluluğa ermiş olan, mesut.

Müberra: Temize çıkmış, aklanmış.

Müfide: 1. Anlatan, ifade eden, anlamlı. 2. Yararlı, faydalı.

Müge: İnci çiçeği.

Müjde: Sevindirici haber.

Müjgan: Kirpik, kirpikler.

Mükerrem: Saygıdeğer, sayılan, aziz.

Mümine: 1. Tanımış, iman etmiş. 2. İslam dinine inanmış, Müslüman.

Münevver: 1. Aydınlatılmış, ışıklı, parlatılmış. 2. Aydın.

Münire: Nurlandıran, ışık veren, parlak.

Münteha: Son, sonuç.

Müren: Irmak, nehir, akarsu.

Mürüvvet: İnsanlık, cömertlik, iyilikseverlik.

Müzeyyen: Süslenmiş, bezenmiş, süslü.

Mucize: 1. Hayran bırakan, doğaüstü sayılan olay. 2. İnsan aklının alamayacağı olay.

Naciye: 1. Kurtulan, selamete kavuşan. 2. Cehennemden kurtulmuş, cennetlik.

Nadide: Görülmemiş, az bulunan, değerli.

Nadire: Seyrek, az bulunur.

Nadiye: 1. Bağıran, bağırıp çağıran, seslenen. 2. Toplantı, meclis.

Nagehan: Ansızın, birdenbire, vakitsiz.

Nağme: Güzel ve uyumlu ses, ezgi.

Nahide: Körpe, genç kız.

Naime: Nazlı büyütülmüş, güzel ve zarif.

Nalan: İnleyen, inleyici.

Name: 1. Mektup. 2. Aşk mektubu. 3. Kitap, dergi.

Nara: Haykırma, bağırma.

Narin: İnce yapılı, zarif.

Naşide: Şiir okuyan, şiir söyleyen, şiir yazan.

Naz: Kendini beğendirmek için yapılan davranış, cilve.

Nazan: Nazlanan, nazlı, cilveli.

Nazar: 1. Bakma, göz atma. 2. Düşünme. 3. Göz değme. 4. İtibar, saygı.

Nazife: 1. Temiz, pak. 2. Zarif, kibar.

Nazire: Benzer, örnek, eş.

Nazlan: "Naz yap, kendini beğendir, nazlı, cilveli ol" anlamında kullanılan bir ad.

Nazlı: Naz yapan, kendini ağıra satan, işveli, edalı.

Nazlıgül: Nazlı güzel.

Nazlım: Sevdiğim, değer verdiğim, üstüne titrediğim, edalım anlamında kullanılan bir ad.

Nazmiye: 1. Nazımla, sözle, şiirle ilgili. 2. Sıralı, tertipli.

Necla: 1. Çocuk, evlat. 2. Kuşak, soy, nesil. 3. Güzel gözlü kadın.

Necmiye: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait.

Nedime: 1. Sohbet arkadaşı. 2. Güzel öykü anlatan, güzel konuşan. 3. Kadın arkadaş.

Nefes: Soluk.

Nefise: Herkes tarafından beğenilen, çok güzel.

Nehir: 1. Akarsu, ırmak. 2. Çok, bol, fazla.

Nejla: 1. Çocuk, evlat. 2. Kuşak, soy, nesil. 3. Güzel gözlü kadın.

Nergis: 1. Çiçekleri ayrı ayrı veya bir kök sap üzerinde şemsiye durumunda, beyaz veya sarı renkte soğanlı bir süs bitkisi. 2. Güzelin gözü.

Neriman: Pehlivan, yiğit, cesur.

Nermin: Yumuşak, nazik, ince.

Neslihan: Han soyundan gelen, soylu.

Neslişah: Şah soyundan gelen.

Nesrin: Bir tür yaban gülü.

Neşe: Sevinç, mutluluk.

Neşve: Neşe.

Neva: 1. Ses, ahenk, nağme. 2. Refah, mutluluk.

Neval: 1. Talih, kader. 2. Bağış, ihsan.

Nevbahar: İlkbahar.

Neveser: Türk müziğinde eski bileşik bir makam.

Nevgece: Yeni yeni oluşan gece.

Nevgül: Yeni açmış gül, gonca.

Nevin: Yeni, çok yeni.

Nevra: 1. Işıklı olma, parlaklık. 2. Çiçek, özellikle beyaz çiçek.

Nevres: Yeni yetişen, genç, körpe.

Nevriye: Işıklı, parlak.

Neyir: Nurlu.

Nezahat: Nezahet

Nida: Bağırma, seslenme.

Nigar: 1. Resim gibi güzel, sevgili. 2. Put. 3. Resim.

Nihal: 1. Fidan, taze sürgün. 2. İnce ve düzgün vücutlu sevgili.

Nihan: 1. Gizli, saklı. 2. Sır, giz.

Nil: 1. Mavi, lacivert. 2. Mısır’dan geçip Akdeniz’e dökülen nehir.

Nilay: Ayın parlaklığı.

Nilgün: Koyu mavi renkli, çivit renginde olan.

Nilüfer: Yaprakları uzun saplı, çiçekleri büyük, beyaz, su yüzeyinde açan, göl ve su birikintilerinde yetişen su bitkisi.

Nimet: 1. İyilik, bağış, lütuf. 2. Mutluluk, saadet.3. Yiyecek, içecek, azık.

Niran: 1. Ateşler. 2. Cehennem.

Nisa: 1. Kadın.2. Kur'an-ı Kerim'de IV. sure.

Nisan: Yılın dördüncü ayı.

Nur: 1. Aydınlık, ışık, parıltı. 2. Tanrısal bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık. 3. Kur´an-ı Kerim.

Nural: Aydınlık, ışık al anlamında kullanılan bir ad.

Nuran: Nurlu, ışıklı, aydınlık.

Nuray: Ayın parlaklığı, ay ışığı.

Nurcan: Nurlu, ışıklı, aydın kimse.

Nurdan: Işıktan oluşmuş, nurlu, ışıklı, parlak.

Nurgül: Aydınlı, ışık saçan güzel.

Nurgün: Güneş ışığı, aydınlığı.

Nurhan: Işık saçan hükümdar.

Nuriye: Işıklı, aydınlık.

Nuröz: Özü, içi aydınlık, nurlu olan.

Nurperi: Işıklı, aydınlık, peri kadar güzel.

Nursal: Işık saç, çevreni aydınlat anlamında kullanılan bir ad.

Nurseli: Nursel.

Nurten: Teni berrak, ışıklı, aydınlık olan.

Nüha: Akıl, us Anlamının eksik yada yanlış olduğunu düşünüyorsanız bize ulaşabilirsiniz.

Nükhet: Güzel koku.

Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.

Oflaz: 1. İyi, güzel, eksiksiz, tam. 2. Gürbüz, yakışıklı, güzel giyinen. 3. Becerikli. 4. Eflatun rengi. 5. İşe yarar.

Ogül: O, gül gibi güzeldir anlamında kullanılan bir ad.

Okşan: Benzeyen, andiran.

Okyanus: Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz.

Olca: 1. Ganimet. 2. Kadın esir. 3. Bolluk, bereket.

Olgaç: Olgun, yetişkin, iyi gelişmiş.

Omay: 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Özet, öz.

Ongu: 1. Gönül rahatlığı, mutluluk, sağlık. 2. Bayındırlık, gelişmişlik.

Orkide: Çiçeklerinin güzelliği nedeniyle seralarda yetiştirilen değerli bir süs bitkisi.

Ortanca: 1.Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasında bulunan.2. Büyüklük, irilik bakımından üç nesne arasında sondan veya baştan ikinci gelen. 3. Lati Taşkırangillerden, kırmızı, pembe veya mor renkli çiçeklerini yaz başında açan, gölgelik yerlerde yetiştirilen bir süs bitkisi.

Oya: 1. Genellikle ipek ibrişim kullanılarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel. 2. İnce, güzel, nazik.

Oylum: İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş.

Ödül: 1. Bir başarı karşılığında verilen armağan, mükâfat. 2. Bir iyiliğe karşılık olarak verilen armağan.

Ömür: Yaşama, yaşayış, hayat.

Önay: Ocak ayında doğan.

Öncel: 1. Birine göre kendinden önce yerini tutmuş olan kimse. 2. Bizden önce yaşamış olanlar.

Öney: Önde olan, önde gelen, üstün.

Öngül: İlk çocuğa verilen bir ad.

Ören: 1. Eski yapı veya kent kalıntısı. 2. Kent, şehir. 3. Köy. 4. Bitek ova. 5. Ormanlık yer.

Örge: 1. Yükselen, yukarı çıkan. 2. Yukarı, üst. 3. Herhangi bir yapıttaki süsleyici öge.

Örün: 1. Açık renkli, beyazımsı. 2. Gökyüzünün açık, aydınlık durumu. 3. Çadırın tepesinde, aydınlanma için bırakılan açıklık. 4. Pencere.

Övgü: Birini veya bir şeyi övmek için söylenen söz veya yazılan yazı

Övgül: Övülmeye değer, nitelikli kimse.

Övgün: Övülmeye değer, nitelikli kimse.

Övül: Başarılarınla, iyi niteliklerinle kendini beğendir, övgü kazan" anlamında kullanılan bir ad.

Övün: "Başarılarınla, iyi niteliklerinle kendini yücelt" anlamında kullanılan bir ad.

Övünç: Övünmeye yol açan, övünülecek şey.

Öykü: 1. Ayrıntılarıyla anlatılan olay. 2. Hikâye

Özbilge: Gerçekten bilgili olan kimse.

Özde: Bir kimsenin benliğinde, manevi varlığında olan.

Özden: 1. Soyca temiz, köleliği olmayan özgür kimse. 2. Özle, öz varlıkla, gerçekle ilgili. 3. Suların geçtiği yer, su geçidi. 4. Özsu.

Özen: 1. Bir işin elden geldiğince iyi olması için gösterilen çaba. 2. İçerlek, en içeride olan. 3. İlk söz. 4. Birbirine yakın iki dağın arasındaki uzaklık, ara. 5. Dere, ırmak.

Özge: 1. Başka. 2. Yabancı. 3. İyi, güzel. 4. Şakacı. 5. Cana yakın, sıcakkanlı.6. Yürekli, gözü pek.

Özgü: 1. Kutsal. 2. Özellikle birine veya bir şeye ait olan.

Özgün: 1. Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. 2. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan.

Özipek: Özü ipek gibi saf ve dürüst olan kimse.

Özlem: Bir kimse veya bir şeye duyulan aşırı görme, kavuşma arzusu, hasret.

Özlen: Özlenecek kadar sevilen kişi ol anlamında kullanılan bir ad.

Öznil: Özlenecek kadar sevilen kişi ol anlamında kullanılan bir ad.

Öznur: Özü ışıklı, aydınlık kimse.

Özsu: Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad.

Özten: Teni düzgün olan.

Özüm: Kardeş gibi sevilip tutulan kimse.

Özün: 1. Hakkıyla kazanılmış ün. 2. Şan.

Pamir: Orta Asya’da Tacikistan, Çin, Sincan Uygur Özerk sınırında bulunan lalenin ana vatanı olan ve Himalaya Dağlarının kuzey silsilelerini teşki eden sıra dağların adı.

Pamira: 1. İyilik bilme, minnettarlık. 2. Dünyanın en bol oksijen oranına sahip egzotik bir Orta Asya yaylasıdır.

Papatya: İlkbaharda çiçek açan, taç yaprakları beyaz, ortası sarı kömeçli bir kır çiçeği.

Parla: "Işık saç, ışılda, ün kazan, tanın" anlamlarında kullanılan bir ad.

Parlar: Işık saçan, ışıldayan, aydınlık veren.

Payam: Badem.

Paye: 1. Aşama, rütbe, derece. 2. Basamak, merdiven basamağı. 3. İkizlerin bir yıldızı, Cevza burcu.

Payiz: 1. Güz, sonbahar. 2. Yaşlılık.

Pekay: Çok parlak, çok güzel.

Peköz: Özü sağlam kimse.

Pekşen: Şen, neşeli, mutlu kimse.

Pelin: Bileşikgillerden, yapraklarında acı, ıtırlı bir madde bulunan, hekimlikte ve içki yapımında kullanılan bir bitki.

Pelit: Çınar, meşe vb. ağaçların meyvesi.

Pembe: Beyaz ile kırmızının karışmasından oluşan açık renk.

Pera: Uzak.

Perçem: Yele. Kakül.

Peren: Ülker yıldızı.

Peri: 1. Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel dişi varlık. 2. Çok güzel, çok alımlı kadın.

Perihan: 1. Büyücü, perileri davet eden. 2. Periler hükümdarı.

Perize: 1. Kırmızı altın. 2. Ateşte pişirilen ekmek.

Perran: Uçan, uçucu.

Pervin: Ülker yıldızı, Süreyya.

Perviz: 1. Üstün, galip. 2. Güzellik. 3. Cilve.

Pesen: 1. Kırağı, çiy. 2. Sis. 3. İnce ince yağan kar, çisenti.

Petek: 1. Arıların yumurtalarını bırakmak ve bal depo etmek için yaptığı bal mumu yuvacıklar. 2. Arı kovanı. 3. Topraktan, çamurdan yapılan tahıl ambarı.

Peyker: Yüz, surat.

Pınar: Yerden kaynayarak çıkan su, kaynak.

Pırıl: 1. Çok parlak, çok ışıklı.2. Çok temiz 3. Eksiksiz.

Pırıltı: Pırıldayan şeyin çıkardığı ışık.

Pıtırcık: 1. Küçük dağ. 2. Hafif gürültü. 3. Sevgi sözcüğü olarak da kullanılır.

Pinhan: Gizli, saklı.

Piran: Yaşlılar, ulu erenler, ermişler.

Piraye: Süs, ziynet.

Piruze: Mavi renkli, değerli bir süs taşı, firuze.

Piyale: Kadeh, şarap bardağı.

Polen: Çiçek tozu.

Püren: 1. Kimi ağaçlarda, yapraklardan ayrı olarak süren ince yaprak. 2. Çalılık ve sık otlu yerler. 3. Sarı, kırmızı çiçek açan ufak yapraklı, arıların çok sevdiği bir tür ot. 4. Meşe ağacı filizi.

Pütün: Olgun, yetkin.

Rabia: 1. Dördüncü. 2. Saatteki salisenin altmışta biri. 3. Tanzimat’tan sonra memurlukta bir rütbe.

Radife: Dinsel inanışa göre kıyamette üfürülecek surun ikincisi.

Rahime: 1. Acıyan, acıyıp esirgeyen, merhametli. 2. Hafif sesli, latif sözlü kız.

Rahşan: Parlak, parıltılı, ışıklı.

Rana: Güzel, göze hoş görünen.

Ravza: Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe.

Refah: Bolluk, rahatlık.

Renan: Çok ses çıkaran, çınlayan, inleyip duran.

Rengin: 1. Renkli, parlak renkli. 2. Güzel, hoş. 3. Süslü.

Revan: Kız: 1. Yürüyen, giden, akan. 2. Ruh, can. Erkek: 1. Doğru yolu tutan. 2. İyi hareket eden, akıllı. 3. Ergin.

Reyhan: Güzel kokulu bir süs bitkisi, fesleğen.

Rezzan: Ağır, ağırbaşlı, onurlu kimse.

Rosa: 1. Gül rengi, pembe kırmızı arası bir renk. 2. Cennetlik.

Ruhsar: 1. Yanak. 2. Yüz, çehre.

Ruhşen: Neşeli, şen, mutlu kimse.

Ruhugül: Gül yanaklı.

Rukiye: Büyü, sihir, efsun.

Rüçhan: 1. Üstünlük, üstün olma. 2. Üstün tutma.

Rüya: 1. Düş. 2. Hayal, umut.

Rüzgar: 1. Zaman, devir. 2. Dünya. 3. Yel.

Saba: 1. Gün doğusundan esen hafif rüzgâr. 2. Musikide bir makam.

Sabah: Gündüzün ilk saatleri, günün başlangıcı.

Sabahat: Güzellik, yüz güzelliği.

Sacide: Secde eden, alnını yere koyan.

Safir: Mavi renkli, değerli bir korindon türü, gök yakut.

Safiye: Katkısız, duru, arı.

Sahil: Deniz, nehir, göl kıyısı.

Sahra: Kır, ova, çöl.

Sakine: 1. Durgun, dingin. 2. Sessiz, kendi hâlinde.

Saliha: 1. Elverişli, iyi, uygun, yakışır. 2. Yetkisi ve hakkı olan. 3. Dinin buyruklarına uygun harekette bulunan.

Salime: 1. Sağ, sağlam. 2. Eksiksiz, kusursuz. 3. Korkusuz, emin.

Salkım: 1. Üzüm gibi birçoğu bir sap üzerinde bir arada bulunan yemiş. 2. Üzerinde kısa saplı dallar bulunan çiçek topluluğu. 3. Akasya.

Sanat: 1. Bir duygunun, tasarının, güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. 2. Ustalık, hüner, beceri. 3. Yetenek.

Sanay: Ay gibi güzel, ayı anımsatacak kadar güzel.

Sanem: 1. Put 2. Güzel kadın.

Sara: Halis, katkısız, temiz.

Sare: 1. Sıçrayan, atlayan. 2. İhtiyaç. 3. Susuzluk. 4. Hz. İbrahim'in eşinin adı.

Sarıgül: Sarı renkli gül.

Sarmaşık: Koyu yeşil renkli, değişik biçimli yaprakları olan tırmanıcı bir bitki.

Saye: Gölge.

Saygın: Saygı gören, sayılan, hatırlı.

Sayı: Sayma, ölçme, tartma vb. işlerin sonunda bulunan birimlerin kaç olduğunu bildiren söz, adet.

Sayıl: Saygı gör, sözün dinlensin değerin artsın anlamında kullanılan bir ad.

Sebla: Uzun kirpikli göz.

Seçil: "Benzerlerin arasından seçil, beğenil, üstün ol, sevgi ve saygı gör" anlamında kullanılan bir ad.

Seçilay: Seçilmiş, seçkin güzel.

Seda: 1. Ses. 2. Yankı.

Sedef: Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan pırıltılı, beyaz, gök kuşağı renkli değerli madde.

Seden: Uyanık, tetikte, gözü açık olan.

Segah: Klasik Türk müziğinde si perdesi ve bu perdedeki makam.

Seher: Sabahın gün doğmadan önceki zamanı, tan ağartısı.

Sel: 1. Sürekli yağmurlardan ve eriyen karlardan oluşan taşkın su. 2. Etki ve iz bırakan güçlü durum, davranış.

Selcan: Coşkulu, taşkın yaradılışlı, hareketli olan kimse.

Selda: Bir söğüt cinsi.

Selen: 1. Müjde.2. Varlık, bolluk.

Selime: Sağlam, kusursuz, doğru.

Selin: 1. Övün.2. Gür akan su. 3. Orta Asya’da yetişen, bodur, sürekli yeşil kalan bir bitki.

Selinti: Yağış sebebiyle oluşan ufak sel.

Selis: Akıcı.

Selma: 1. Barış içinde bulunma, huzur, erinç. 2. Güzel, hoş kadın.

Selmin: Barış yanlısı, barış ve sevgi duygusuyla dolu.

Selva: 1. Bıldırcın eti. 2. Tih Çölünde bulundukları sürece İsrailoğullarına Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını duyurmaları için gönderildiğine inanılan kuş.

Selvi: 1. Akdeniz bölgesinde çok yetişen, yapraklarını dökmeyen, ince, uzun bir ağaç. 2. Uzun boylu.

Sema: Gökyüzü.

Semanur: Gökyüzünün aydınlığı, ışığı.

Semen: Yasemin çiçeği.

Semiha: Cömert, eli açık.

Semin: Çok değerli.

Semiramis: 1. Mitolojide güvercinlerin hayatını kurtardığı kız çocuğunun adı. 2. Doğu mitolojisinde adı geçen, dünyanın yedi harikasından biri olan Babil’in Asma Bahçelerini kurduran Asur kraliçesi.

Semra: Esmer.

Sena: 1. Övme, övüş.2. Işık, şimşek parıltısı.

Senar: Âşık, seven kimse, yâr.

Senay: Sen aysın, ay gibi güzelsin anlamında kullanılan bir ad.

Senem: Sanem.

Sera: Saray.

Serap: 1. Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanılması, ılgın. 2. Öteki dünya.

Seray: Ay gibi güzel olanların başı, önde geleni.

Serdil: Gönlü yüce olan kimse.

Seren: 1. Seren, yayan, döşeyen.2. Yelkenli gemilerde üzerine dört köşe yelken açmak ve işaret kaldırmak için direğe yatay olarak bağlanan gönder.

Serenat: Sesli olarak söylenen veya müzik aracılığıyla çalınan serbest biçimli müzik parçası.

Serin: 1. Hafifçe soğuk. 2. Hoşgörülü, sabırlı.

Serpil: "İyi geliş, büyü, güzelleş" anlamında kullanılan bir ad.

Serra: Genişlik, kolaylık.

Sertap: İnatçı, direngen, asi.

Servi: 1. Akdeniz bölgesinde çok yetişen, yapraklarını dökmeyen, ince, uzun bir ağaç. 2. Uzun boylu.,

Ses: Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün.

Seval: Severek al anlamında kullanılan bir ad.

Sevcan: Gönülden sev anlamında kullanılan bir ad.

Sevda: 1. Aşk, sevgi. 2. İstek, heves, arzu. 3. Aşırı sevgiden doğan bir tür hastalık.

Seven: Sevgi duyan, sevgi dolu kimse, tutkun, âşık.

Sevgi: Bir şeye veya bir kimseye karşı duyulan sevme duygusu.

Sevgili: Sevgi ve bağlılık duyulan, sevilen.

Sevgül: Güzel olanı sev anlamında kullanılan bir ad.

Sevi: Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, aşk.

Sevil: Her zaman sevilen, beğenilen biri ol anlamında kullanılan bir ad.

Sevilay: Sevilen güzel.

Sevim: 1. Sevgi. 2. Bir kimsede bulunan ve o kimseyi başkalarına sevdiren özellik.

Sevinç: İstenilen şeye ulaşmaktan doğan büyük coşku, hoşnutluk duygusu.

Sevkal: "Her zaman sev" anlamında kullanılan bir ad.

Sevtap: Tapılacak kadar sevilen kimse.

Seyhan: Irmaklar.

Seylan: Akma, akış.

Seyyal: Akıcı, akan, akışkan.

Seza: Uygun, yaraşır, bir şeye değer.

Sezal: Sezgili kimse.

Sezan: "Sezerek an, hatırla" anlamında kullanılan bir ad.

Sezay: "Güzeli sez, tanı" anlamında kullanılan bir ad.

Sezek: Duygulu, hassas, anlayışlı.

Sezen: Duyan, hisseden, anlayan, sezgili.

Sezgi: Sezme, anlama yeteneği, seziş.

Sezin: Sezme, duyma, anlama.

Sıdıka: 1. Çok doğru, yalan söylemeyen. 2. Hz. Ayşe’nin lakabı. 3. Hz. Meryem’in lakabı.

Sıla: Doğup büyüdüğü yere gidip ayrı kaldığı yakınlarına kavuşma.

Sırma: 1. Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel. 2. Sarı ve güzel saç.

Sibel: l. Buğday başağı. 2. Henüz yere düşmemiş yağmur damlası.

Sidre: 1. Cennetteki son ağaç. 2. İnsanoğlunun bilim ve sanatta ulaşabileceği son nokta.

Sim: l. Gümüş. 2. Gümüş para. 3. Gümüş gibi parlak ve beyaz.

Sima: 1. Yüz, çehre, beniz. 2. Kimse, insan, tip.

Simay: Gümmüş gibi parlak güzel

.Simge: İşaret, sembol.

Simin: Gümüşten, gümüş gibi, gümüşe benzeyen, parlak, ışıltılı.

Simla: Gümüş.

Sina: 1. Arap Yarımadasının Mısır ile birleştiği yerde bir üçgen oluşturan yarımada. 2. Bu yarımadada bulunan ve Hz. Musa´ya vahiy geldiğine geldiğine inanılan dağ.

Sinem: "Gönlüm, yüreğim, çok sevdiğim" anlamında kullanılan bir ad.

Siren: Üst tarafı kız, alt tarafı balık olduğuna inanılan deniz kızı.

Sitare: 1. Yıldız. 2. Talih, baht, kader.

Solmaz: Her zaman taze, körpe ve genç olan.

Sonat: Bir veya iki çalgı için yazılmış, üç veya dört bölümden oluşan müzik yapıtı.

Somay: Ay gibi kusursuz, eksiksiz olan güzel.

Sonay: Son çocuk.

Songül: Son doğan kız çocuk.

Songüz: Kasım ayının halk arasındaki adı.

Sonnur: Son doğan kız çocuk.

Sözen: Güzel konuşan, söylev veren, hatip

Su: Canlıların yaşamında önemli bir yeri olan, rengi, tadı, kokusu olmayan sıvı.

Sude: 1. Sürülmüş.2. Boyanmış, sürmeli.

Sudem: Sude isminin aitlik eki almış halidir. Sude: sürmüş, sürülmüş, ezilmiş .

Sudenaz: Sude: 1. Sürülmüş. 2. Boyanmış, sürmeli. Naz: Kendini beğendirmek için yapılan davranış, cilve.

Sultan: 1. Padişah, hükümdar. 2. Hükümdar ailesinden olan kadınlara verilen ad. 3. Sevilen, beğenilen, baş tacı edilen.

Sumru: Bir şeyin yüksek yeri, tepesi, üst tarafı.

Suna: 1. Bir tür yaban ördeği, erkek ördek. 2. Boylu, güzel, yakışıklı.

Sunar: "Saygılı bir biçimde verir, takdim eder" anlamında kullanılan bir ad.

Sunu: 1. Armağan, hediye. 2. Sunulan, takdim edilen şey. 3. Geline verilen armağan.

Suzan: 1. Yakan, yakıcı. 2. Ateşli, coşkulu.

Süheyla: Yumuşak huylu, sakin kadın.

Sülün: 1. Sülüngillerden, kuyruğu çok uzun, eti yenilen bir kuş.2. Uzun boylu, endamlı.

Sündüs: Parlak renkli, çiçekli altın veya gümüş telle işlemeli, nakışlı dokunmuş ipek kumaş.

Süreyya: Ülker yıldızı.

Süsen: Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu bir süs bitkisi.

Şadiye: 1. Memnunluk, sevinç, gönül ferahlığı. 2. Güzel sesle şarkı okuyan, şiir söyleyen kadın.

Şaduman: Sevinçli, neşeli.

Şafak: Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.

Şahane: Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.

Şahika: Dağ tepesi, dağ doruğu, zirve.

Şahver: İri ve iyi cins inci.

Şakire: Şükreden, durumundan memnun olan kimse.

Şan: Ün, nam, şöhret.

Şanal: Adın duyulsun, ünlü, şanlı bir insan ol” anlamında kullanılan bir ad.

Şans: Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek.

Şayeste: Yakışır, yaraşır, uygun.

Şaylan: 1. Çok övünen, gururlu kimse. 2. Sevinçli, neşeli.

Şaziment: Kimseye benzemeyen, farklı, tek, eşsiz.

Şaziye: Şadiye

Şebnem: Çiy.

Şebnur: Gecenin nuru, gecenin ışığı, aydınlığı.

Şefika: Şefkatli, acıması olan, esirgeyici.

Şehbal: Kuş kanadının en uzun tüyü.

Şehime: Akıllı ve kurnaz.

Şehnaz: 1. Çok nazlı. 2. Türk müziğinin eski mürekkep makamlarından biri.

Şehrazat: Kendi kendine yaşayan, özgür.

Şehriban: Şehrin büyüğü, ileri geleni.

Şelale: Büyük çağlayan.

Şen: Neşeli, sevinçli.

Şenay: Canlı, neşeli kimse.

Şengül: Güler yüzlü, hoşsohbet kimse.

Şengün: Neşe ve mutluluk dolu gün.

Şeniz: Mutlu, sevinçli bir iz bırakan kimse.

Şenkal: "Her zaman neşeli kal" anlamında kullanılan bir ad.

Şennur: Neşeli ve mutlu insan.

Şerife: 1. Şerefli, kutsal. 2. Soylu, temiz.

Şermin: Utangaç, mahcup.

Şevval: Hicri takvime göre yılın onuncu ayı, ilk üç günü Ramazan Bayramıdır.

Şeyda: Sevda nedeniyle aklını yitirmiş, çılgın.

Şeyma: 1. Çok kıymetli,değerli. 2. Vücudunda ben olan.

Şıray: 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. İnsan resmi.

Şifa: İyi olma, kurtulma.

Şiir: 1. Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebî anlatım biçimi. 2. Düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu, coşku uyandıran, etkileyen şey.

Şilan: 1. Yaban gülü 2. Dağlarda açan çiçek.

Şimal: Kuzey.

Şirin: Tatlı, sevimli, cana yakın.

Şölen: Bir olayı kutlamak veya eğlenmek amacıyla yapılan yemekli toplantı.

Şule: Alev, ateş alevi.

Şura: Anlatana veya söyleyene göre biraz uzakta olan yer, şu yer.

Şüheda: Şehitler.

Şükran: İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık.

Şükriye: İyilik bilen.

Şükufe: 1. Açmamış çiçek, tomurcuk. 2. Süslemede çiçek motiflerine dayanan bir tarzın adı.

Taciser: Baş tacı, en çok sevilen, sayılan kimse.

Tahire: Temiz, pak.

Taibe: Tövbe eden.

Talia: Talih, şans, kısmet.

Tamay: Ayın bütün durumu, dolunay.

Tanay: Şafak gibi aydınlık insan.

Tanem: 1. Ay ışığı, Mehtap, Aydınlık. 2. Benim tanem, birtanem.

Tansel: Şafak seli, ışık seli.

Tanseli: Şafak seli, ışık seli.

Tansu: Şafağın aydınlattığı su gibi parlak ve temiz olan.

Tanyel: Şafak vakti esen rüzgâr.

Tanyeli: Şafak vakti esen rüzgâr.

Tanzer: Sarı altın renginde tan yeri.

Tayyibe: 1. İyi, güzel, hoş. 2. Çok temiz.

Tezgül: Aceleci güzel.

Tılsım: Doğaüstü işler yapabileceğine inanılan güç

Tijen: Ticen. Taçlar.

Tilbe: Abdal, derviş, gezginci ozan.

Titiz: 1. Çok dikkat ve özenle davranan veya böyle davranılmasını isteyen memnun edilmesi güç kimse. 2. Temizliğe aşırı düşkün olan kimse.3. Huysuz, öfkeli kimse.

Tomris: Peçenek Türklerinden bir kadın kahraman. Tarihte, Pers Kralı II. Keyhusrev’le savaşmış olan Massagetlerin ünlü kraliçesi. “Tomur veya temir, demir” kelimeleriyle ilgi kuranlar vardır.

Tomurcuk: Bir bitkinin üzerinde bulunan ve ileride sap, çiçek veya yaprak verecek olan filiz.

Toprak: 1. Yer kabuğunun canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. 2. Ülke, memleket. 3. İşlenmiş arazi.

Tuana: Cennet bahçelerine düşen yağmur.

Tuba: 1. Güzellik, iyilik, hoşluk. 2. Cennette bulunduğuna inanılan, kökü yukarıda, dalları aşağıda büyük bir ağaç.

Tuğçe: Küçük tuğ.

Tulu: Doğma, doğuş.

Tumay: Sessiz, sakin.

Turfa: Az bulunur, nadir, değerli.

Turna: Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş.

Tusem: Cennette esen ılık rüzgar.

Tutam: 1. Yaşam. 2. Ruh. 3. Güç. 4. Dirlik. 5. Birey, kişi. 6. Bir miktar.

Tutku: 1. İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras.2. Güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç.

Tülay: İnce ruhlu güzel.

Tülin: 1. Kimi kez ayın çevresinde oluşan dairesel hale. 2. Ayna.

Tünay: Gece ve ay.

Türkan: 1. Kraliçe . 2. Güzel kız.

Türkü: Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş koşuk.

Tüzün: Yumuşak huylu, sakin, soylu, asil kimse.

Uhde: Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev.

Ulviye: Yüce, yüksek

Ulya: Çok yüce, en yüce.

Ulun: 1. Büyük, yüce. 2. Temrensiz ok. 3. Buğday, arpa kökü.

Ulunay: Değerli, saygın, erdemli kimse.

Umay: Orhun yazıtlarında geçen tanrı ismi.

Umut: Olması beklenen şey, umut.

Ursula: Ayı

Uslu: Akıllı, zeki, uysal, sakin kimse.

Usunbike: Hüzünlü kadın.

Üçgül: Yaban yoncası.

Ülfet: 1. Alışma, kaynaşma. 2. Görüşme, konuşma. 3. Dostluk, arkadaşlık.

Ülgen: 1.Yüce, yüksek, ulu. 2. Eski Türklerde Gök Tanrı'ya verilen ad.

Ülger: 1. Şeftali, kumaş vb.ndeki ince tüy. 2. Vecize.

Ülke: 1. Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü. 2. Devlet.

Ülkem: "Yurdum, vatanım" anlamında kullanılan bir ad.

Ülker: Boğa burcunda yedi yıldızdan oluşan takım.

Ülkü: Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey.

Ülküm: "Amacım, ulaşmak istediğim şey" anlamında kullanılan bir ad.

Ümit: Umut

Ümmühan: Hükümdar anası.

Ümran: 1. Bayındırlık, mamurluk. 2. Uygarlık, ilerleme, refah ve mutluluk.

Ümniye: 1. Umut. 2. İstek, arzu. 3. Niyet.

Ünzile: İndirilmiş, inzal olunmuş.

Ünsiye: 1. Alışmış, sokulgan. 2. Arkadaş, dost.

Üzüm: Asmanın taze veya kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi.

Vahibe: Bağışlayan, bağışlayıcı.

Vahide: Tek, bir, yalnız.

Vecibe: Ödev, boyun borcu.

Vecihe: Güzel, hoş.

Veda: Sevilen birinden veya yerden ayrılma.

Vedia: Saklanılması, korunması için birine veya bir yere bırakılan emanet.

Venüs: Merkür’den sonra Güneş’e en yakın olan gezegen, Çoban Yıldızı.

Vera: 1. Günah ve haramdan kaçınmak için şüpheli şeylerden uzak durma, takva, ittika. 2. Halk, mahluk, alem, kainat.

Verda: Gül.

Vesile: Sebep, bahane

Vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç.

Vildan: 1. Yeni doğmuş çocuklar. 2. Kullar, köleler.

Viyan: İstek, istenç, dilek.

Vuslat: 1. Ulaşma, yetişme. 2. Kavuşma, sevgiliye kavuşma.

Yadigâr: Hatıra, bir kimseyi veya bir olayı anımsatan şey veya kimse.

Yağmur: Havadaki su buğusunun yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumunda olanı.

Yalazan: Şimşek.

Yankı: Sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses, ses yansıması.

Yaprak: Bitkilerin solunumunu sağlayan, çoğunlukla yeşil ve türlü biçimlerdeki bölümü.

Yar: 1. Sevilen, sevgili. 2. Dost, arkadaş. 3. Yardım eden, destekleyen.

Yaren: Arkadaş, yakın dost.

Yasemin: Beyaz, kırmızı veya sarı renkli, kokulu çiçekler açan bir ağaççık.

Yaşam: Doğumdan ölüme kadar geçen süre, hayat.

Yaz: İlkbaharla sonbahar arasındaki sıcak mevsim.

Yazgı: Kader, talih, alın yazısı.

Yazgülü: Baharın ilk günlerinde doğan kız çocuğuna verilen bir ad.

Yelda: Yılın en uzun gecesi.

Yeliz: Güzel, aydınlık, havadar.

Yeşim: Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş.

Yeter: Sonuncu olması istenen çocuklara verilen bir ad.

Yezra: Çoğalma, yayılma.

Yıldız: 1. Gökyüzündeki ışıklı gök cisimlerinin her biri. 2. Baht, talih, yazı.

Yonca: Başak durumundaki çiçekleri kırmızı veya mor renkli, çayır bitkisi.

Yosun: Çoğu sularda yetişen, ilkel yapıdaki bitkilerin genel adı.

Yudum: Sıvı içiminde ağza alınan miktar

Yurdagül: Yurduna güzellik katan kimse.

Yüce: Yüksek, büyük, ulu.

Yüsra: 1. Sol taraf. 2. Kolaylık.

Zahide: Dinin buyruklarını yerine getiren, haramdan kaçınan kimse, sofu.

Zahter: Bir çeşit kekik.

Zaide: Artan, artıran.

Zambak: Güzel ve iri çiçekli bir süs bitkisi.

Zara: Arapça: İhtişam. İspanyolca: Çok asil, uysal.

Zarafet: Zariflik.

Zarif: 1. Güzel, şık, ince,kibar tavırlı. 2. İnce esprili, esprilerle konuşan.

Zarife: Güzel, şık, ince.

Zehra: Yüzü pek beyaz ve parlak olan kimse.

Zekiye: Anlayışlı, kavrayışlı, zekâ sahibi.

Zeliha: Su perisi.

Zemheri : Kara kış.

Zerafet: İncelik, güzellik, zariflik.

Zerda: Altın gibi sarı. Kayısı çiçeği.

Zeren: Anlayışlı, kavrayışlı, zeki.

Zeria: Vesile, bahane, sebep, fırsat.

Zerrin: 1. Altından yapılmış. 2. Altın gibi sarı, parlak. 3. Fulya

Zernişan: Kılıç, kalemtıraş gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme süs.

Zeynep: Değerli taşlar, mücevherler.

Zeyno: Zeynep adının bozulmuş, değiştirilmiş biçimi.

Zilan: Yeniden doğuş.

Ziynet: Süs, bezek.

Zuhal: Zühal. Satürn gezegeni, Sekendiz. Arapça

Zübeyde: Öz, asıl, cevher.

Zühre: Çoban Yıldızı.

Zühregül: Zühre: Çoban yıldızı. Gül: Katmerli, kokulu çiçekleri olan, pek çok türleri bulunan gülgillerin örnek bitkisi.

Zülal: Saf, tatlı, hafif, güzel, soğuk su.

Züleyha: Su perisi.

Etiketler: kiz bebek isimleri
Ağustos 29, 2022
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR